- Destandan Romana Bir Geçiş: Hayrettin İvgin’in Manas’ı
- Gürcistan Borçalılı Âşık Hüseyin Saraçlı’nın Doğumunun 100. Yılı Dolayısıyla “Saz Emaneti, Yurt Emaneti!”
- Türk Macar İlişkileri Araştırmaları Denilince
- “Mecnun’um Leyla’mı Gördüm” Türküsünün Sözleri Hangi Halk Şairine Aittir?
- Âşık Tarzı Destan GeleneğindeYeni Bir Dal: Sözlük Destanlar
Hangi mutasavvıf Türk şairinin, düşünürünün eserlerini okursak okuyalım, genellikle Kur’an ve sünnet kaynaklı üç davranışı öğütlediklerini görüyoruz: Az konuşmak, az uyumak, az yemek.[1] Sözün gücü, konuşma töresi; tasavvuf şiirlerinin yanı sıra atasözü, ölçülü söz ve deyimlerimize de açık seçik girmiştir. Birkaç ölçülü sözü hemen hatırlayalım:
Söz altın ise sükût da zehep
Kemâl ehli kemâlâtı sükût ile buldu hep
Söz altındır, gönül levhinde derc et
Teraziye vur, ondan sonra harc et
Söz kantardır insan tartar
Doğru söylersen şerefin artar
Sözün değerini, gücünü, konuşma âdâbını en güzel anlatan örnekler Kutadgubilig’dedir. Yunus Emre (1240/41-1320/21) ise halkın anlayacağı şekilde ifade etmiştir Kutadgubilig’de söylenenleri.
Keleci bilen kişinün yüzini ag ide bir söz
Sözi bişürüp diyenün, işini sag ide bir söz
Söz ola kese savaşı, söz ola bitire başı
Söz ola agulu aşı, balıla yag ide bir söz
Kelecilerün bişürgil, yaramazunı şeşürgil
Sözin usıla düşürgil, dimegil çag ide bir söz
Gel âhî iy şehriyârı, sözümi dinle bâri
Hezâr gevher ü dinârı, kara toprag ide bir söz
Kişi bile söz demini, dimeye sözin kemini
Bu cihân cehennemini, sekiz uçmag ide bir söz
Yüri yüri yolunıla, gâfil olma bilünile
Key sakın key dilünile, cânına dag ide bir söz
Yunus imdi söz yatından, söyle sözi gâyetinden
Key sakın o Şah katından, seni ırag ide bir söz[2]
Bu şiir, yarı yarıya değiştirilerek, dili sadeleştirilerek Şah Hatâyî (1486-1524) adına da yayımlanmıştır. Şiiri yayımlayanlar (Abdülbâki Gölpınarlı,[3] Sadeddin Nüzhet Ergun,[4] Nejat Birdoğan[5] gibi), başına Gölpınarlı’nın koyduğu “Yunus Emre’ye nazire” açıklamasını yerleştirmeyi de unutmamışlardır. Oysa, Hatâyî’ye yakıştırılan şiir bir nazire değil, uyarlamadan ibarettir. Bir makalemizde bu gerçeği bütün delilleriyle ortaya koymuştuk.[6] Nazire olarak Şah Hatâyî adına yayımlanan şiir şudur:
Sözünü bir söyleyenin
Sözünü eder sağ bir söz
Pîr nefesi (Birdoğan/nefesin) dinleyenin
Yüzünü eder ağ bir söz
Bir söz vardır halk içinde
Dahî söz var hulk içinde
Olmaya ki delk içinde
Deyesin çarkadağ bir söz
Söz vardır kestirir başı
Söz vardır keser savaşı
Söz vardır ağulu aşı
Bal ilen eder yağ bir söz
Sözünü yahşi pişürgil
Yahşi us ile düşürgil
Yaramazını şeşirgil
Canına olur dağ bir söz
İstesem göreyim yârı
Bu remzi anlagıl varı
Hezâran gevher dinârı (Birdoğan/ehl-i ikrarı)
Eder kara toprağ bir söz
Şah Hatâyî âyâtından
Sözün söyle öz zâtından
Olmaya kim pîr katından
Seni eder (Birdoğan/ede) ırağ bir söz[7]
Sözü, Yunus’un belirttiği gibi olgunlaştırıp pişirerek söyleme, incitici olmama, Güvâhî’nin (?-1526) nasihat kitabı Pendname’de şu beyitlerle ifade edilmiştir.[8]
Sözin herkes görüp iki yüzini
Bişürüp söylemek gerek sözini
(Beyit 1548, s. 209)
Hacâletden beri dilersen özün
Her arada bişürüb söyle sözün
(Beyit 1517, s. 206)
Kerem umma işitsen kimde yalan
Gerek uslu, virenden sözi alan
(Beyit 1700, s. 220)
Sınacak yirde söz harcı arardur
Sakın sındurmayı gör, söz güherdir
(Beyit 1704, s. 220)
Hemen hemen her şair sözün değeri üzerine mısra, beyit, dörtlük veya müstakil şiir yazmıştır. Bunlardan en ünlülerinden biri de Fuzûlî’ye (1480-1556) aittir. Türkçe divanındadır. Osmanlı Türkçesinde lâfz/söz redifli şiirdir:[9]
Dürcdür lâ’l-i revan-baḫşuñ dür-i şeh-vâr lâfẓ
Dürcden dürler tökersen eyleseñ iẓhâr lâfẓ
Eyle ağzuñ tengdür kim söyleşen sâ’at saña
Gerçi nâzükdür virür elbette bir âzâr lâfẓ
Yetmek olmaz lâfẓ-i can-baḫşuñla ağzuñ sırrına
Vaḥydur gûyâ bu kim muṭlaḳ ağız yoḫ var lâfẓ
Nişe lâ’lüñ geç gelür güftâra gûyâ kim görür
Men kimi ol lâ’lden ayrılmağı düşvâr lâfẓ
Ġonce lâ’lüñlen leṭâfetden dem urmuş bilmezem
N’eyler iẓhâr eylegeç ol lâ’l-i gevher-bâr lâfẓ
Ey Fużûlî isterem dil-dâr ḥâlüm ṣormaya
Reşkden kim bulmaya vaṣl-i leb-i dil-dâr lâfẓ
Yunus yolunda yürüyen, tasavvufun Alevîlik dalını seçen Erzurumlu Noksanî Baba (18-19. yüzyıl)’nın Allah sözünün anlamını, önemini belirten şu söz şiiri de ünlüdür:[10]
Ey gönül cân kulağın aç dinle kâmillerin sözün
Ayn’el-yakîn aç gözün gizli ayân bir söz imiş
Yüz yirmi dört bin nebi Hakk’ı sözde buldular
On sekiz bin âlemin hükmü hemen bir söz imiş
Tevrât İncil hem Zebûr Furkân ile yüz dört kitap
Âyet, hadis, kelâm Kur’an hepisi bir söz imiş
Arş ü kürsî levh ü kalem hem zemin ü âsümân
Şems ü kamer hem kevâkip çarh ü zamân bir söz imiş
Bulut ile kar dolu yağmur yere gökten iner
Yer yüzün ihyâ eder yağmur-ı Nisân bir söz imiş
Yeryüzünden zâhir eden nice bin dürlü nebât
Ma’den ü inci cevâhir la’l mercân bir söz imiş
Vahş u tuyûr div ü peri hûr ü gılmân ins ü cin
Hem dahi hayvân u insân içre cân bir söz imiş
Sözü doğru söyle ey dil Hakk’ı bulam der isen
Va’dına hulf eyleme ikrâr u imân bir söz imiş
Hû isminden zâhir olup âlemi ihyâ iden
Nefha-i İsâ ve Hızır âb-ı hayyât bir söz imiş
Kadrini bil her yere harc etme nefsi ey gönül
Aslı gevher nûr-ı Hak sırr-ı Yezdân bir söz imiş
Sözü hak bil gâfil olma tut kulağın candan bana
Hak sözü her kimden gelse duy inan bir söz imiş
Âlem içre cümle dilden söylenen sözler kamu
Cümlesi sana hitap yahşî yaman bir söz imiş
Gönlüm sekiz cennettir âb-ı kevserdir sözün
Sen seni bilürsen ey dil sırr-ı Sübhân bir söz imiş
Nefs-i emmâre ile hırs u tama’ terkini ver
Andan olur yedi tamu od hemen bir söz imiş
Nefsini bilmek dilersen hânedâna bende ol
Câm ü bâşı teslim edüp gör candan cinân bir söz imiş
Bâb-ı ilmullah dilersen mürşid eder feth-i bâb
Yedi deryâ içinden bahr-i ümmân bir söz imiş
Nokta-i bâ’dan zuhurdur ilm-i hikmet ma’deni
Yoktan var eden Rahmân’dır lâ-mekân bir söz imiş
İlm-i hikmet okuyan katre iken ummân olur
Lahmeke lahme yetiş anla kurban bir söz imiş
Ölmeden evvel ölenler hayy ü bâkidir hemân
Gün gibi gelüp gider halkdan nihân bir söz imiş
Ey Noksâni hânedânın kanberine Kanber ol
Âdem’e yetiş demi bul küfr ü imân bir söz imiş
Sonuç
Yunus Emre’nin söz şiiri kendisinden sonra gelen divan, tekke ve âşık edebiyatı şairlerini de etkilemiş; sözün değeri, gücü ve söz söyleme kuralları üzerine birçok mısra, beyit, şiir yazılmasına sebep olmuştur denilebilir. Biz sadece, bir yanlış yorumlamayı düzeltmek; Hatâyî’nin Yunus Emre’ye nazire yazmadığını tekrar açıklamak ve üç şairden bazı örnekler vermekle yetindik.
[1] Tan, Nail (2007), “Eşrefoğlu Rumî’nin İki Şiirindeki Öğütlerin Türk Gelenekleri Arasındaki Yeri”, Derlemeler-Makaleler, Ankara, C. 3, s. 285-292.
[2] Tatcı, Mustafa (1990), Yunus Emre Dîvanı, Ankara, s. 113-114, Kültür Bakanlığı Yayınları: 1280.
[3] Gölpınarlı, Abdülbâki (1936, 1954) Yunus Emre, Hayatı, İstanbul, s. 117, Kaygusuz Abdal-Hatâyî-Kul Himmet, İstanbul, s. 79-80.
[4] Ergun, Sadeddin Nüzhet (1946), Hatâyî Dîvanı, İstanbul, s. 220.
[5] Birdoğan, Nejat (1991), Alevîlerin Büyük Hükümdarı Şah İsmail Hatai, İstanbul, s. 151-152, Can Yayınları.
[6] Tan, Nail (1999), “Yunus Emre’nin Söz Şiirine Hatâyî Nazire Yazmış Olabilir mi?”, Türk Dili, 7/1999, s. 634-636, Derlemeler-Makaleler, Ankara 2007, C. III, s. 231-235.
[7] Gölpınarlı-Ergun-Birdoğan, age., s. 117, 79-80; s. 220; s. 151-152.
[8] Güvâhî (1983), Pendname, hzl. Mehmet Hengirmen, Ankara, s. 206-220, Kültür ve Turizm Bakanlığı Yayınları: 549.
[9] Fuzûlî Türkçe Dîvanı (1958), hzl. Kenan Akyüz-Sedit Yüksel-Süheyl Beken-Müjgân Cunbur, Ankara, s. 265, T. İş Bankası Yay.
[10] Atalay, Âdil Ali (1995), Erzurumlu Halk Ozanı Noksânî Baba, İstanbul, s. 34-35, Can Yayınları.